Simdilerde pek çok mekanda bir tadilat, bir ugras, yeniden yasama dahil etme çabasi. Tüm bu çaba ne içindi? diye düsünüyorum, kent de fisildiyor her tasiyla, basamaklariyla, çürümüs ve yenilenme çabasiyla müdahale edilen dokusuyla duyumsanmayi bekliyor. Izliyorum, kuytularina daliyorum, tirmaniyorum basamaklari. Üstüste, yan yana, dipdibe taslar, mekanlarla hep birlikte birbirine siginmis bedenler ve huzursuzluk verecek kadar dingin bir fisilti bu. Süslü atlarin nal sesleri eski zamanlari dolastiriyor sokak katlarinda. Hareketlendikçe kent, kaybolan seylerin mahçubiyetini yasiyor, hissettiriyor. Kenti duyumsar mi bunca gelen giden? Peki duyumsamanin koruyucu gücü var mi? Yoksa duyumsadigimiz yerde agir yükle dolustugumuz için bir an evvel bu yükten siyrilmayi mi düsünür insan? Bunca müdahale bu fisiltilari bastirmak için mi yoksa gerçekten yasami yeniden canlandirmak için mi? Cografyanin seyirlik sahne alaninda kubbe gibi yükselen bu kent tüm gerçekligi içine çeken görkemli bir kuyu gibi.