5. ULUSLARARASI MARDIN BIENALI
2021’E ERTELENDI

Üzerinde yasadigimiz dünya basimiza yikilmisçasina durma noktasina gelmis, vatandaslarin tümü dört duvar arasina mahkûm olmusken dahi betonla çevrili bu yapayligin içinden ötelere tasan bir seyler var. Ister tünelin sonundaki isigi selamlamak ister bize uzanmis ele ulasmak olsun disariya yönelmis her hareket bize gayet dogal geliyor. Mesafelere, sinirlara, fizik kanunlarina ve sagduyuya meydan okuyan bu gizemli seyahat hatlarina minnettariz. Duydugumuz sevgi, gösterdigimiz sefkat, tasidigimiz umutlar ve kurdugumuz hayaller bu hatlarin üzerinde bizlere halen açiktir. Bununla birlikte kendimize dönük bu münzevi odaklanma hâli sayesinde bedenlerimize dair mistik projeksiyonlara kulak vermek ve çevremizde gelistirilen, bugüne kadar göz ardi edilmis alternatif toplumsal ekolojilerin bakis açilarini dinlemek için uygun bir zaman ve mekân bulmus olmamiz tam bir çeliskidir. Fizikî hareketliligimizdeki kesintinin aniligi bizim bulundugumuz yerde durabilmemizi ve evlerimizde görece güven içinde kalmamizi saglarken çevremizdeki, bizden daha az ayricalikli bedenlerin (göçmenlerin, isçilerin, temel hizmet saglayicilarinin, mültecilerin) zorunlu hareketliligini bütün çiplakligiyla göstermekle kalmadi; ulusal egemenlik iddialariyla çelisen, iç içe geçmis global aglar araciligiyla bir uçtan ötekine ulasan, sonu gelmez meta, hizmet, sermaye ve arzu zincirlerini de gözler önüne serdi. Hakikat gözlerimizin içine bakiyor; özgürlügümüzün, bir baskasinin hareket etmesini zorunlu kilarak satin alindigini ve hayatta kalmamizin ötekine bagli oldugunu gösteriyor. Buradaki öteki yerine birçok özne yerlestirilebilir: göçmenler, hayvanlar, sömürgelestirilenler ve son olarak da doganin kendisi. Tarihsel olarak toplumumuzun pek az kesimine ayrilmis olan tedavinin alicisi olarak bulsak da kendimizi, küresellesmis izole kalma durumunun yeniligi, ender bir firsat yaratarak bizleri empati kurmaya, farkliliklarimizin ötesinde, zaman ve mekân tanimaksizin bir araya gelmeye, bizi bu noktaya getirmis olan güzergâhlar üzerinde hakikaten düsünmeye itiyor.

Bedenin kendisini “yeni normale” teslim ettigini söylemek, olup bitenin biraktigi izin derinligini, buna karsi gösterilen direncin yayildigi alanin genisligini ve arzu edilen esas noktayi iskalamamiza neden oluyor. Bu ise disari adim atmaya, sosyallesmeye, baska bedenlerle temas etmeye yahut daha yakin iliskiler içinde bulunmaya gerek duymadan ara-yüzlerle çevrili hücrelerde üretmeye devam edebilen, semiyotik-makinelesmis beden masalina dayanan teknik-kapitalist düzenin öznelestirmesiyle savasmadan boyun egmek anlamina geliyor. Bizi bu noktaya kendisi getirmis olan sistemin eline koz vererek, bu izolasyon, yabancilasma ve gözetim hâlinin hayatimizin degismez parçasi olmasina engel olmak için tetikte olmali ve hükümetlere dogru sorulari yönelterek, gelecegin yikici senaryolarinin önüne geçmeliyiz. Kelimenin tam anlamiyla elimizden tutmus olan doga, geri dönebilmemiz için cömert bir teklifte bulunarak tuttugumuz yollari degistirmemiz; acelesiz, birlikte yasamaya dayali, hassasiyet merkezli yasayis biçimlerini yeni bastan ögrenmemiz gerektigini bizlere nazikçe hatirlatiyor. Ayricaliklarimizin süresiz olarak askiya alindigi ve hayat tarzimizi çevreleyen tüm yüzeyselliklerin reddedildigi, sürdürülebilir bir hayat dersinin tam ortasinda duruyoruz. Sefkate dayali bu uzlasma firsatinin farkina vararak kapali kaldigimiz bu günleri kendimizi yeniden kurmak ve konumlandirmak için kullanmamiz gerekiyor. Fakat bu da yeterli degil. Bir kisiye gösterilen sefkat herkese yönelmis hakiki bir iyilestirme edimine dönüsmeli ve onarmaya yönelik çabalarimiz taraf gözetmeksizin devam ederken, insan merkezli ve sinirli endiselerimizin de ötesine geçmelidir.

Dünya içinde yasadigimiz dogayi yeniden kendi kontrolüne alirken biz de topluluk hâlinde yasama, sosyal etkilesim içinde olma ve esitlik gibi dogal ihtiyaçlarimiz üzerinde yeniden hak iddia etmeliyiz. Kendimizi içinde buldugumuz bu yapayalnizlik, kolektif bir tinsel uyanis için büyük potansiyel tasiyor. Dahasi, bu uyanis ne çevreci hareketlere ne de toplumsal adalete karsi mesafeli duruyor. Sessizligimiz çevre tahribatinin matemine radikal bir biçimde katilmanin yolu, yoksunluklarimiz üst düzey empati göstermenin bir alistirmasi ve kapitalizmden hep birlikte el çekmemiz, mistik bir kozmopolitanizme giden yolda rehberimiz olabilir. Yeni-mistik, kapanma-sonrasi günlerinin bu “reddedis ekolojileri”, “eski normalin” kölelige dayali temelleri üzerine kurulmayan özgür bir gelecege dair umutlar tasiyor. Umutlar yesil kalmaya devam ederken, gelecek çimenlerle umut vaat ediyor. Istila edilme hâlini tersine çevirmeyi sembolize eden müthis bir dengeleyici olarak çimen hem canlandirici bir yersiz- yurtsuzlasmayi hem de dünyanin yüzündeki yaralarda beliren filizlenmeyi temsil ediyor. Kendisini zapturapt altina almak isteyenler olsa da onun kural tanimaz ve anarsik dogasi nihayetinde kendi yolunu bulur; tipki askimiz ve rüyalarimiz gibi.

Beklenmedik durumlar Mardin özelinde hiç de yeni degil. Bienalin besinci edisyonu üzerinde çalismaya basladigimizda erteleme gibi olasiliklara karsi hazirlikliydik. Bu olasilik simdi Covid-19’un yarattigi kesintiyle karsimizda belirmisken, sergi tarihlerini fikirlerimizin, sanatçilarimizin ve kamuoyunun uygun bir biçimde bir araya gelebilecekleri ileri bir tarihe ertelemeye karar verdik. Bu evrensel derin düsünme ânini firsat bilerek bu esnada kendi sürecimizi yeniden gözden geçirip, eristigimiz çevreyi genisleterek bölgeyle olan baglarimizi derinlestirmek niyetindeyiz. Bu dönemde bölgede çalisan insanlarin islerini daha yakindan tanima firsati buldugumuz, sanatçilarimizla daha anlamli, daha incelikli ve daha samimi biçimde sohbet edebildigimiz ve izleyicilerimizin aliskanliklarinin yani sira kullandigimiz mekânlarin tarihleri hakkinda da daha fazla sey ögrendigimiz için mutluyuz. Küresel anlamda konusacak olursak karantina döneminin yaratmis oldugu baglamda daha alternatif, ezoterik ve ütopyaci teorilerimiz uygulanabilirlik kazanmaktadir. Acelesiz ve planli bir çabayla geçmisin ve bugünün toplumsal ekoloji deneylerinin bazilarini gelecegin prototipleri olarak yeniden gözden geçirip gelistirmeyi umuyoruz. Tipki baharla dönüp gelen çimenler gibi biz de her zamankinden daha coskulu, daha hayat dolu olarak geri dönecegiz. Bienal simdilik kisik ateste pismeye devam ediyor.

Mardin Bienali Küratörü
Adwait Singh